Hayatta kalabilmek için av olmaktan çıkıp avcı olan bir grup insanın verdiği mücadelenin dikkat çekici ve çok kutuplu hikâyesi.
Yakın dönemin tartışmalı filmlerinden The Hunt, yaşadığı bütün talihsizliklere ve aldığı eleştirilere rağmen geçtiğimiz ay nihayet izleyici karşısına geldi.
Damon Lindelof ve Nick Cuse imzalı aksiyon gerilim filminin yönetmenliğini Craig Zobel üstlendi. Kadrosunda ise Betty Gilpin, Hilary Swank, Ike Barinholtz, Wayne Duvall, Emma Roberts, Justin Hartley ve Hannah Alline gibi oyuncuları bulunduruyor. Açlık Oyunları serisini andıran bir teması olan film adının da fikir verdiği üzere bir av macerası üzerine kurulu.
Ancak bu av, spor amacı taşıyor olsa bile esasında insan avı. Bir grup insanın düşmanın kim olduğunu bile bilmezken av olmamak ve hayatta kalabilmek için verdiği uğraşı izliyoruz. The Hunt, bunu yaparken hikâyesine politik bir taban kazandırmayı da ihmal etmeyen, öte yandan drama da bulanmayan bir yapım.
ABD’de de bizde olduğu gibi bitmek bilmez bir siyasi taraftarlık mevcut. Hayatın her alanına yayılan bir kırmızı ve mavi mücadelesi olduğu söylenebilir. Hatta Hollywood’un önde gelenlerinin genelde Demokrat olduğu, Cumhuriyetçileri destekleyenlerinse eşcinsel karşıtı görüşleri nedeniyle tepki çektikleri biliniyor. Ancak The Hunt’ta güç sahibi asıl kişiler aksine Demokrat ağırlıklı bir portre çiziyorlar.
The Hunt’ın kimileri açısından eleştiri oklarını çeken bir diğer özelliği ise şiddet boyutu. İnsan avını tema olarak merkezine oturtması bir yana avından avcısına kadar herkes eline geçirdiğiyle tabiri caizse diğerinin gözünü oyuyor. ABD’nin bir türlü çözüme ulaştıramadığı silah karşıtlığı meselesini de bu sayede kendilerince filme yedirmeyi ihmal etmiyorlar.
The Hunt yine de bunları yaparken yer yer eğlendirmeyi veya izleyiciyi tatmin etmeyi ihmal etmiyor. Özellikle ilk yarısının ve kapanış sekansının temposuyla göze daha güzel görünüyor. Orta kısmı tabiri caizse tipik bir korku filminde olduğu gibi sayıların karşılıklı azalmasıyla ve iki tarafın önemsiz oyuncularının elenmesiyle geçiyor.
The Hunt, Betty Gilpin ve göründüğü kadarıyla Hilary Swank’e özellikle bel bağlayan bir film. Doğru cast seçimi olduğunu da düşündüğüm için bunda bir sorun yok aslında. Yine de göreceli daha tanıdık olan oyuncuları biraz daha fazla kullansalar diye düşündüğüm oldu. Böylece iki tarafın bakış açısını da izleyiciye verirken çeşitliliği ve ilgiyi artırmış olurlardı. Buna rağmen ağırlıklı olarak iki aktris arasında geçen kapanış bölümü filmin seviyesini artıran etmenlerden birisi olmuş.
The Hunt, genel yapısıyla görevini yerine getiren ve izleyiciye beklediğini veren bir yapım olarak öne çıkıyor.
KONU
Bir grup yabancı bir açıklıkta uyanır, ancak nerede olduklarını, oraya nasıl geldiklerini veya neden burada bulunduklarını hatırlamamaktadırlar. Asıl olansa elit sosyete üyesi bazı kişilerin spor olsun diye onları bir araya toplayarak avlanma etkinliği düzenlemiş olmasıdır. Hatta bu etkinlik için ilk kez bir araya gelmişlerdir. Oyunla birlikte devasa bir ormanlık alanda av da başlar. Ancak avlananlardan birisi olan Crystal, kolay yem olmamaya kararlıdır. Kontrolü eline alıp bütün avcıların peşine düşerek adım adım hayatta kalmak için ilerlemeye koyulur.
NEDEN İZLEMELİ
– İnsan avı konulu bir film olmasına rağmen vahşeti ve dramayı fazla abartmayan, bu sırada mide bulandırmayan bir yapım olduğu için.
– Betty Gilpin ve Hilary Swank arasındaki filmin son bölümüne yayılan yüzleşmeye tanık olmak için.
– Karantina döneminde izlenebilecek, uzun olmayan süresiyle sıkmayan ve mecazi anlamda kafa dağıtmaya yarayan bir film olduğu için.
FİLM HAKKINDA AZ BİLİNEN GERÇEKLER
– Filmin ilk olarak Eylül 2019’da sinemalara gelmesi planlanıyordu. Ancak ağustos ayında ABD’de iki ayrı silahlı saldırı olayı sonucu toplu ölüm yaşanınca vizyonu ertelendi.
– The Hunt için ikinci vizyon tarihi olarak 13 Mart 2020 belirlendi. Ancak bu sefer de virüs çarptı. Sinemaların kepenk indirme kararının ardından film vizyondan kalktı ve vizyon hayatı yaklaşık bir hafta sürdü. Pek çok film gibi erkenden dijitale geldi.
– Filmde kullanılan ve ‘acınası’ kelimesine yakın bir anlamı olan ‘deplorable’ kavramı Hillary Clinton tarafından 2016’daki seçim çalışmaları sırasında Donald Trump’ın destekçilerine karşı kullanıldı. O dönem hem dikkat hem de tepki çeken bir kullanım oldu.
– The Hunt’ın proje aşamasındaki isminin ülkedeki iki büyük partinin renklerini temsilen “Red State vs. Blue State” olduğuna dair bazı haberler çıksa da Universal tarafından yalanlandı. Universal, politik tarafı nedeniyle test gösterimlerinden negatif sonuç aldığı haberlerini de yalanladı.
BU FİLMİ SEVEN BUNLARI DA SEVER
– The Purge film serisi
– The Hunger Games film serisi
– World War Z
– The Leftovers