The Devil All the Time (2020)

Toplumdaki inanç çürümesini devasa bir kadro ve başarılı bir yönetmenlik eşliğinde anlatan tatmin edici bir Netflix uyarlaması.

Netflix, pandemi nedeniyle sinema adına kurak geçen şu dönemde belki de bu yılın en sükse yapan filmini ekranla buluşturdu.

16 Eylül’de yayına giren The Devil All the Time, Antonio Campos’un yönettiği ve senaryosunu Paulo Campos’la birlikte kaleme aldığı bir yapım. Donald Ray Pollock’un aynı isimli romanından uyarlanmasıyla karşımıza geldi. Hem de Bill Skarsgård, Tom Holland, Robert Pattinson, Sebastian Stan, Riley Keough, Jason Clarke, Harry Melling, Haley Bennett, Douglas Hodge, Kristin Griffith ve Mia Wasikowska gibi isimlerin başını çektiği devasa bir kadroyla.

1950’lerde başlayan hikâye, henüz Vietnam Savaşı’nın patlamadığı ve 2. Dünya Savaşı sonrasının travmatik ağırlığının devam ettiği bir ara dönemde geçiyor ve ileri geri zaman atlamalarıyla devam ediyor. Batı Virginia ve Güney Ohio dolaylarındaki küçük bir bölgede geçen senaryosu farklı geçmişlerden gelen tuhaf bir grup insanı konu ediyor.

2 saat 18 dakika süren süresi boyunca pek çok karakteri ziyaret etmeyi ihmal etmiyoruz. Buna ilk olarak Bill Skarsgård’ın canlandırdığı eski bir askerle başlıyoruz. Ancak filmin ana karakterinin, her ne kadar üçte birlik ilk kısmında görünmese bile, Tom Holland’ın canlandırdığı Arvin olduğunu söylemek mümkün. Arvin, bahsi geçen Willard’ın sevdiklerini korumaya çalışırken günden güne yozlaşan genç oğlu olarak öne çıkıyor.

Yozlaşmış karakterlerden birisi Pattinson’ın canlandırdığı (aksanı sevilesi) bir rahipken bir diğeri Stan’ın hayat verdiği kasabanın şerifi. Bir başka rahip, bir çift seri katil, başına gelmedik kalmayan kadınlar da cabası. Bu sırada izleyiciye eşlik eden bir dış ses ve filmin temelinde yatan inanç merkezli çürümeye eşlik eden dini bir alt metin de mevcut.

Hristiyanlığın tartışılan unsurlarına uğrayarak yoluna devam eden The Devil All the Time için bu yılın aynı zamanda en izlenesi filmlerinden olduğunu söylemek de mümkün. Compos, özellikle yönetmenliğiyle öne çıkarken kendi adıma Bill Skarsgard, Sebastian Stan ve Robert Pattinson’ın film içinde kendisini öne çıkardığını, Holland’ın da onlardan pek de aşağıda kalmadığını söyleyebilirim.

Yalnız Compos’un senaryosu için aynısını iddia etmek pek de doğru değil gibi. Özellikle de filmin süresinin iki saati aştığını düşünürsek. Kapanışta “Nasıl yani?” diye düşünmediğim değil hani… İnanç çürümesinde iyi iş çıkarsa da karakterlerin büyük çoğunluğu ufak bir çemberin içinde birbirinin etrafında dolandığı için olay örgüsünün içinde sıkışmışlar hissi veriyor. Bu kısım filmin atmosferi, dönemi başarıyla yansıtan görsel yapısı, yıldız kadrosu ve kadronun oyunculuğuyla perdelenmiş.

Filmin iyi taraflardan bir diğeri ise Danny Bensi ve Saunder Jurriaans imzalı müzikleri. Yer yer filme katkı sağlayan dış ses unsuru ise bazen dikkat dağıtıcı olabiliyor. Olan bitenlerin bir de yorumlanmasına gerek olup olmadığı tartışılır elbette.

2016 yapımı Christine ile tanıdığım Compos’la ona veya en azından buna benzer bir filmle yakın gelecekte tekrar görüşmek dileğiyle.

KONU

Donald Ray Pollock’un aynı isimli romanından uyarlanan film, Batı Virginia ve Güney Ohio dolaylarındaki küçük bir bölgede yaşayan ve farklı geçmişlerden gelen tuhaf bir grup insanı konu ediyor. 2. Dünya Savaşı sonrasında yolsuzluk ve acımasızlıkla dolu bu taşra kasabasında, kendini sevdiklerini korumaya adamış olan genç bir adamın çevresini pek çok uğursuz karakter sarar.

Savaşın travmasını henüz atlatamamış eski bir asker, seri katil bir çift, iki rahip, diğerleri kadar yozlaşmış bir şerif ve tüm bunların ortasında yetim kalmış genç bir adam…

NEDEN İZLEMELİ

– İnsanları yoldan çıkaran inanç çürümesini başarılı bir alt metin eşliğinde hikâyeye yedirerek göz önüne getiren bir film olduğu için.

– Pandemi kuraklığında ve Netflix kütüphanesinde izleyecek bir şey bulamayanların uzun süresine rağmen başından sonuna rahatlıkla izleyebileceği düzgün bir uyarlama olduğu için.

– Müzikler, tanıdık devasa kadro, başarılı yönetmenlik, müzikler, Pattinson’ın fazlasıyla konuşulan aksanı, Holland’ın Örümcek Adam’ın dışına başarıyla çıktığı rolü, dönemin başarıyla yansıtılan görsel yapısı ve daha fazlasına tanık olabilmek için…

FİLM HAKKINDA AZ BİLİNEN GERÇEKLER

– Filmde dış ses olarak yer alan kişi romanın yazarı Donald Ray Pollock. Pollock, kendi romanların sesli versiyonları da dahil olmak üzere daha önce hiç seslendirme yapmamıştı.

– Lee Bodecker karakterini başta Chris Evans canlandıracaktı, ancak program uyuşmazlığından dolayı ayrıldı. Daha sonra Marvel filmlerindeki rol arkadaşı Sebastian Stan kadroya katıldı.

– Robert Pattinson, filmdeki güneyli aksanı için kimseyle çalışmamış, kendisi çıkarmıştır. Bunun için de dönemin rahiplerinin ve pop yıldızlarının videolarını kullanmıştır. Diğer oyuncular filmde kullanacakları sesleriyle ilgili kayıt gönderseler de Pattinson göndermemiş, çekimler başlayana kadar yönetmen Antonio Campos da dahil olmak üzere kimseyle aksanını paylaşmamıştır.

BU FİLMİ SEVEN BUNLARI DA SEVER

– The Lighthouse (2019)

– Christine (2016)

– There Will Be Blood (2007)

– No Country For Old Men (2007)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir