I, Daniel Blake (2016)

Sağlık sorunları nedeniyle işsizlik ödeneğine başvuran bir adamın çarpık ve bozuk sisteme karşı verdiği mücadelenin ibret verici hikâyesi.

Filmlerinde toplumsal ve sosyal sorunlara eğilmeyi seven usta yönetmen Ken Loach, geçtiğimiz sene izleyicileri Sorry We Missed You (Üzgünüz, Size Ulaşamadık) ile buluşturmuştu. Bundan bir öncesinde, yani 2016’da ise I, Daniel Blake’i (Ben, Daniel Blake) izledik.

Sorry We Missed You gibi yine Paul Laverty’nin senaryosunu kaleme aldığı film, Cannes’da Palme d’Or almasının yanı sıra BAFTA’dan En İyi İngiliz Filmi ödülüyle döndü. Başrol oyuncusu Dave Johns’un kariyerinde büyük çıkış yakalamasını da sağlayan yapım, odağına bozuk sistemi oturtuyor.

Sağlık sorunları nedeniyle çalışamadığı için işsizlik fonundan yardım almak için başvuran Daniel’ın devletin sistemine karşı verdiği mücadeleye tanık oluyoruz. Kendisi ve çocukları için sistemle uğraşan Katie de bir başka örnek olarak gözümüzün önünde.

Hikâyenin geçtiği ülkenin Birleşik Krallık gibi oldukça gelişmiş ve refah seviyesi yüksek bir ülke olmasına rağmen yaşananların ibretlik ve haliyle sinir bozucu olduğunu söylemek mümkün. Süreç o derece kanser bir şekilde işliyor (?) ki insanı talep ettiğine bile pişman eder bir hale getiriyorlar… Covid-19 sonrası her şeyin tam anlamıyla alt üst olmasını düşünürsek günümüz için daha da gerçekçi hale geldiğini söyleyebiliriz.

Peki, şaşırtıcı mı bu olanlar? Elbette hayır. Zaten doğruya doğru, benzer bir durumun ülkemiz insanı için de bir nebze olsa tanıdık olduğunu söylemek mümkün. En olmadı çevremizden dolayı benzeri hikâyelere tanık olmuşuzdur. O nedenle empati yapması, içlerinde bulundukları çıkmaza tanık olması ve “o” çaresizliği birlikte hissetmesi daha da kolay, vurucu ve bir yandan da sinir bozucu oluyor.

Dave Johns ve kendisine başrolde eşlik eden Hayley Squires ise filmin senaryosunu performanslarıyla yukarıya taşıyarak Loach’ın işini daha da kolaylaştırmışlar. Loach’ın performansıyla aldığı ödüllerin hak edilmiş olduğu görüşündeyim. Film, vakti zamanında Altın Palmiye’yi kazanmasıyla dikkatimi çekmiş ve ilk olarak 2016’daki Filmekimi için ülkemize geldiğinde izlemiştim. O seçkinin benim için en öne çıkan filmi olduğunu düşünmüştüm, o sinema yılının da en iyi filmlerinden birisi bana kalırsa.

Tüm bunlarla birlikte kendi kulvarındaki filmler arasında derdini çekinmeden anlatışıyla ve hikâyesine getirdiği kapanışla işlemek istemezcesine yoluna devam eden sistemi ve insanların içinde bulunduğu zor koşulları yerinde bir şekilde eleştiren eli yüzü düzgün bir film olarak öne çıkıyor.

KONU

New Castle’da yaşayan 59 yaşındaki marangoz Daniel Blake, geçirdiği kalp krizi nedeniyle çalışamamaktadır. Bu nedenle işsizlik fonuna başvuran Daniel’ın gerçekten hasta ve çalışamaz olduğunu bürokrasiye kanıtlaması gerekir. Ancak sistemin yavaşlığı, işlemezliği ve çarpıklığı gibi çeşitli birçok sebepten dolayı önüne sürekli yeni engeller çıkar.

Mecburen iş aramaya başlayan Daniel, bu sırada küçük çocukları olan Katie isminde bekâr bir anneyle dost olur. Katie de Daniel gibi bu bozuk sistemle uğraşmakta ve bu sırada iki çocuğunu büyütmeye çalışmaktadır.

NEDEN İZLEMELİ

– Bozuk olan sistemi ve koşulları düzgün ve sağlam bir eleştiri eşliğinde gözler önüne seren bir yapım olduğu için.

– Günümüz ülke koşullarıyla gayet benzer ve pek çok kişinin kendi hayatından bir parça bulabileceği, empati yapması kolay bir film olduğu için.

– Filmin geneline yayılan ama dozunu kaçırmayan dramıyla insanın içine işleyen ve özellikle başrollerin iyi performanslarıyla bunu destekleyen iyi bir film olduğu için.

FİLM HAKKINDA AZ BİLİNEN GERÇEKLER

– 25 seneden fazladır oyunculuk yapan Dave Johns’un kariyerindeki ilk sinema filmidir.

– Paul Laverty, senaryonun yazım aşamasında Çalışma ve Emeklilik Müsteşarlığı’nda ve İş Bulma Kurumu’nda çalışmış kişilerden de faydalanmıştır. Ancak yasal olarak çalışmaları hakkında konuşmaları yasak olduğu için DVD’de isim vermeksizin teşekkür edildiler.

– Ken Loach, 2016’daki Altın Palmiye zaferiyle ödülü kazanan en yaşlı (79) yönetmen oldu. 2006 yılında The Wind that Shakes the Barley’le de aynı ödülü kazanmıştı.

– Filmde Katie, randevusunu kaçırdığı için yaptırım uygulanmıştı. 2019 itibarıyla tek bir randevuya gecikme veya randevuyu kaçırma nedeniyle yaptırım uygulanamayacağına karar verildi. Peş peşe birkaç randevu kaçırılması gerekiyor.

– Hayley Squires’e çekimlerden önce senaryonun tamamı değil, bir kısmı verildi. Katie’ye gıda bankasında yardım eden kişi aslında oyuncu değildir, oranın çalışanıdır. Sahnede ne yapması gerektiği söylenmemiştir. Benzer bir olay, Paul Laverty senaryo için araştırma yaparken Glasgow’da da yaşanmış.

BU FİLMİ SEVEN BUNLARI DA SEVER

– Sorry We Missed You (2019)

– Jimmy’s Hall (2014)

– The Angels’ Share (2012)

– The Wind that Shakes the Barley (2006)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir